Aslanlar kulübü

Eskiden, her hikayede cesur ve asil bir kahraman vardı. Her zorluğa karşı göğüs geriyorlardı, mücadele ediyorlardı. Hemde kendileri için değil, başkaları için. Sonra hikayedeki kahramanların nesli tükendi. Orda burda, nadiren, kendisini Robin Hood zannedip, zenginden alıp fakire veren insanlar çıkıyordu karşımıza gerçek hayatta. Onlarda kayboldu zamanla.

Dünyamız küçüldükce küçülüyor. Kendi dünyamızda yaşayan insanlar haline geldik ve egosantrik hayat tarzlarımızla anlam yitiriyoruz.

Diğer yandanda dünyamız küçüldükce genişliyor. Dünya’nın öbür tarafıyla iletişimde olabiliyoruz. Sonuç olarakta, paylaşım çağında hiç bir şeyi paylaşamaz oluyoruz. Hepimiz medyatikken, hiç birimiz öne çıkamıyoruz. Kendilerini farklı zanneden insanlar arasında fark arıyoruz ve bulamıyoruz. Herkes AYRI değil, HERKES ayrı. Dolayısıyla herkes aynı. Kimlikler kayboluyor.

Kimlikte, deneyimle, geçirilen şartlarla oluşur.

Herşeyin bir çözümü var artık ve bu yüzden yeterince ‘zorluk’ çekmiyoruz. Bu eksiklik yüzündende en ufak bir dengesizlik alt üst edebiliyor bazen şımarık bizleri. Neler yapabileciğin, yapmadıklarınla sınırlı kalıyor. İnsan psikolojisinde, gelişim çağı bu zor şartları simgeler. Çocukken, ilk okula başlayıp, kendine bir çevre kurmak bir zorluktur, ve bizim ‘büyümemiz’ ilk bu çağda başlar. Ve bu ruhsal gelişim her dış dünyadaki iletişimimizdeki yeni bir ‘zorluk’la artar. Kolaylıklar sunuldukca, gelişim psikolojisinin yaş sınırları genişleyecek, ve bizler bir türlü büyüyemeyeceğiz. Sorumsuzluklar artacak, ve Dünya gittikce kirlenecek; hem doğasi, hemde yasası. Ama ondan önce, hep güvenli olanı tercih edeceğiz, sadece bize benzeyenlere itimad edeceğiz, farklı olan herşeyden kaçınacağız. Ama paradoks şu ki; bu anlattığım aslında bizim bilinç altımızda ki yapılar. Bu iç duygunun üstünü örtmenin en iyi yolu, tam tersi bir düşünceye sahip olduğunu kendine ve başkalarına inandırmak:

‘ben farklıyım’…

Seçim kampanyalarında ki sloganlara baktığımda mesela, hep bir kıyas üzerine kurulu. ‘Biz’ ve ‘daha’ larla dolu, bir üstünlük taslama, bir gruplaşma. Fakat insanın savunduğu bir fikri olması için, ortaya fark koymaya çalışmamalı, zaten her parti bu dert peşindeyken. O zaman farklı olunmaz ki? Bir partiyi değerli kılan, farktan bahsetmek değil, fikirden bahsetmektir. Bu şekilde bir uğras peşinde olunduğu gösteriliyor. Ama egolar öyle almış başını gitmiş ki, hoyratça ortalığa savuruluyor. Oysa ego’nun en güzeli, önce ezilen ego’dur. Bu deneyimi geçirmiş bir insanın en sağlam karaktere sahip olduğunu kimse bilmiyor. Asıl kahraman böyle yetişiyor.

Yani diyeceğim şu ki; herkes aslan olmak istiyor, ama kimse karınca olmaya cesaret edemiyor…